Eğitimci Mehmet Dal Yazdı: Kadim Şehrin Mirası ve Popülizmin Gölgesi
Gaziantep, sadece topraklarının derinliğinde değil, insanının yaşam biçiminde, çarşılarının sesinde ve mutfağının kokusunda da o derin kültürel birikimi taşır.
Zeugma Mozaikleri'nin ihtişamı, Gaziantep Kalesi'nin heybeti, Rumkale'nin mistik duruşu ve Dülük Antik Kenti'nin insanlık tarihine uzanan kökleri, bu şehrin sadece bir yerleşim yeri değil, aynı zamanda önemli bir kültür ve medeniyet merkezi olduğunu kanıtlar. Tarihi hanlar, hamamlar ve özgün mimarisiyle eski mahalleler, adeta açık hava müzesi gibidir.
Bakırcılık, yemenicilik, kutnu dokumacılığı ve kuyumculuk gibi geleneksel el sanatları, nesillerdir süregelen bir usta-çırak geleneğinin ve estetik anlayışın ürünüdür. Bakırcılar Çarşısı'nda yankılanan çekiç sesleri, şehrin ruhunu fısıldar.
UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı'nda yer almasını sağlayan mutfağı, sadece yemek çeşitliliğinden ibaret değildir. Her bir yemek, asırlık reçetelerin, mevsim döngüsüne saygının ve toplumsal paylaşımın bir yansımasıdır. Misafirperverlik, bu sofraların en lezzetli baharatıdır.
"Antep Ağzı"nın sıcaklığı, mahalle kültürünün dayanışması ve aile bağlarının kuvvetliliği, kentin kültürel dokusunu ören en önemli ipliklerdir. Geleneksel düğünler, bayramlar ve günlük yaşam pratikleri, o kadim ahlakı ve kültürel sürekliliği ayakta tutar.
Ancak her kadim şehir gibi Gaziantep de, hızla değişen ve dönüşen günümüz dünyasının dinamikleri karşısında ciddi bir sınav vermektedir. Ne yazık ki, bu modernleşme süreci, kent kültürüne her zaman "olumlu katkı" sağlamamaktadır. Tersine, kimi zaman olumsuz yönde bir erozyona neden olmaktadır.
Tarihi kent merkezi korunmaya çalışılsa da, şehrin yeni gelişen bölgeleri maalesef hızlı, betonarme ve ruhsuz yapılarla dolmaktadır. Geleneksel avlulu evlerin ve taş yapıların yerini alan yüksek katlı, standart konutlar, kentin kendine has siluetini ve dokusunu boğmaktadır. Bu durum, sadece mimari bir kayıp değil, aynı zamanda mahalle kültürünü ve sosyal ilişkileri de zedeleyen bir gelişmedir.
Hız, ucuzluk ve seri üretim odaklı günümüz tüketim kültürü, bakırcılık ve yemenicilik gibi emek yoğun geleneksel zanaatları ağır bir baskı altına almıştır. Çarşılarda artık otantik ürünler yerine, endüstriyel taklitlerin çoğalması, zanaatkârın sanatını sürdürme motivasyonunu düşürmekte ve bu kültürel mirası yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadır.
Gastronomi alanındaki büyük başarı, beraberinde kültürün ticarileşmesini getirmiştir. Geleneksel yemekler, bazen lezzet ve özgünlükten ödün verilerek, sadece turistik bir metaya dönüşebilmektedir. O kadim sofraların anlamı, hızlı tüketimin ve "instagramlık" sunumların gölgesinde kalabilmektedir.
Kadim Gaziantep kültürünün karşı karşıya kaldığı en yeni ve en sinsi tehlikelerden biri, maalesef sosyal medya fenomenlerinin ve influencer kültürünün yayılmasıdır. Geleneksel değerleri ve derin kültürel anlamları basitleştiren bu akım, kentin kültürel mirasına olumsuz katkılar sunmaktadır:
Fenomenler, Gaziantep mutfağını tanıtırken, yemeğin hazırlanışındaki emeği, kullanılan malzemenin yerelliğini ve sosyalleşme ritüelini arka plana atarak, yalnızca görsel şöleni ve anlık "tüketimi" ön plana çıkarırlar. Bir yemek, köklü bir tarif olmaktan çıkıp, sadece viral olacak bir görüntüye dönüşür. Bu durum, yerel işletmeleri de daha gösterişli, daha büyük porsiyonlu ve özgünlüğünden uzak sunumlar yapmaya iter.
Sosyal medya "keşifleri" ile popülerleşen yerler (tarihi mekânlar, bakırcılar çarşısı, hanlar) bir anda sadece fotoğraf çekilme, takipçi kasma ve beğeni kaygısı noktasına dönüşür. İnsanlar, bir zanaatın inceliğini anlamak, bir mekânın tarihini hissetmek yerine, sadece içerik üretme odaklı ziyaretler yapar. Fenomenlerin teşvikiyle oluşan anlık ve yoğun talep, bu kültürel alanların sakinliğini ve otantikliğini bozar.
Kültürel derinliğin kaybolmasıyla birlikte geleneksel giysiler, el sanatları veya yerel ağız gibi kültürel unsurlar, fenomenler tarafından eğlence malzemesi veya kısa süreli trendler için kullanılan birer aksesuara indirgenebilir. Bu, kültürün ciddiyetini ve değerini hafifletir, genç nesillerin bu unsurları bir miras olarak değil, geçici bir popülerlik aracı olarak algılamasına neden olur.
Gaziantep, medeniyet mirasını geleceğe taşımak istiyorsa, modernleşmeyi sadece fiziki büyüme ve ekonomik kazanç olarak değil; kadim değerlerini koruyarak ve modern yaşamla ustaca harmanlayarak yapmalıdır. Aksi takdirde, geriye sadece beton binaların arasına sıkışmış, ruhunu ve kimliğini kaybetmiş, kebap ve baklava vizyonuna hapsedilmiş bir "lezzet durağı" olarak kalacaktır. Gaziantep, yalnızca bir gastronomi şehri değil, bir kültür ve medeniyet şehridir ve bu kimliğin korunması, şehrin geleceği için hayati önem taşır.