Uzm.Dr. Tahsin Özenmiş Yazdı: Mustafa Kemal İçin Mevlit Okunur mu?

Gündem 09.11.2025 - 12:14, Güncelleme: 09.11.2025 - 12:14
 

Uzm.Dr. Tahsin Özenmiş Yazdı: Mustafa Kemal İçin Mevlit Okunur mu?

“Gerçekler duygulardan değil, belgelerden doğar. İnanç, tarih ve hakikat birbirine karıştırılmamalıdır.”
Her yıl 10 Kasım yaklaştığında Türkiye’de duygular, fikirler ve tartışmalar yeniden alevlenir. Kimileri onu bir kahraman, kimileri bir devrimci, kimileri ise İslam’la bağlarını koparmış bir lider olarak tanımlar. Fakat artık duyguların değil, belgelerin konuşma vaktidir. 1931 yılında, Türk Tarih Kurumu Başkanı Tevfik Bıyıklıoğlu’na yazdığı mektupta Mustafa Kemal’in düşünce dünyasının yönü açık biçimde görülmektedir. Bu mektup, uzun yıllar gizli kalmış; araştırmacı-yazar Atilla Oral tarafından 2011’de yayımlanarak gün yüzüne çıkarılmıştır. Mektupta yer alan ifadelerde Kur’an ve vahiy hakkında kullanılan ifadeler, İslamî inanç açısından büyük bir kırılmayı gösterir.  Nitekim Mustafa Kemal, TBMM’de 1937 yılında yaptığı konuşmada da aynı zihniyeti sürdürmüş ve şöyle demiştir:  “Fakat bu prensipleri, (haşa) gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.” Bu söz, ilhamın kaynağını vahiyden değil, beşerî tecrübeye dayandıran açık bir ideolojik tercihin ifadesidir. Kazım Karabekir Paşa’nın hatıratında geçen “(haşa) Arap oğlunun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kur’an-ı Kerim’i Türkçeye çevirttireceğim…” sözü de, aynı zihinsel çizginin bir başka örneğidir.  Bu ifadeler, yalnızca politik bir sekülerleşme değil; dinin kaynağına, kutsal olana yönelmiş bir reddiyeyi de içinde barındırır. Dolayısıyla bu tarihi veriler ışığında, Mustafa Kemal’in inanç yönelimini “İslam karşıtı” veya “ateist eğilimli” olarak nitelemek, duygusal bir itham değil; metinlere dayalı bir tespittir. Nitekim bazı Kemalist yazarlar dahi bu yönü açıkça kabul etmiştir. Burada asıl mesele, bir insanın inancını sorgulamak değil; hakikati tahrif etmeden ortaya koymaktır. Çünkü bir Müslüman için rahmet ve dua, imanla ve teslimiyetle anlam kazanır. İslamî ölçülere göre, Allah’a ve peygamberine karşı inkar içinde vefat eden kimseye mevlit okunmaz, rahmetle anılmaz. Elbette herkes kendi inancına ve tarih anlayışına göre bir tutum sergileyebilir. Ancak ilmi, dini ve vicdani ölçülerle bakıldığında; Mustafa Kemal için mevlit okutmanın, İslamî gelenekle bağdaşmadığı açıktır. Bugün yapılması gereken, şahısları yüceltmek veya lanetlemek değil; tarihle yüzleşmek, hakikati eğip bükmeden görmek ve her şeyi hak ettiği yerine koymaktır. Çünkü hakikatten kaçmak, ne ilme yakışır ne de iman sahiplerine. Tarih, kimsenin elinde kutsallaştırılacak bir put değil; ibret alınacak bir aynadır. Mustafa Kemal, milletin tarihinde bir dönüm noktası olmuş olabilir; ancak onun fikirleri İslam’ın nurunu gölgeleyemez. Çünkü İslam, bir şahsın sözüyle değil, Allah’ın kelâmıyla kaimdir. Kur’an, çağları aşan bir hikmetle her devrin insanına hitap eder; onun nuruna sırt çevirenler, sonunda kendi karanlıklarında kaybolur. İnsan ölür, ideolojiler de ölür; fakat hakikat ölmez. Gerçek kurtuluş, inkarda değil, teslimiyettedir.
“Gerçekler duygulardan değil, belgelerden doğar. İnanç, tarih ve hakikat birbirine karıştırılmamalıdır.”

Her yıl 10 Kasım yaklaştığında Türkiye’de duygular, fikirler ve tartışmalar yeniden alevlenir. Kimileri onu bir kahraman, kimileri bir devrimci, kimileri ise İslam’la bağlarını koparmış bir lider olarak tanımlar. Fakat artık duyguların değil, belgelerin konuşma vaktidir.

1931 yılında, Türk Tarih Kurumu Başkanı Tevfik Bıyıklıoğlu’na yazdığı mektupta Mustafa Kemal’in düşünce dünyasının yönü açık biçimde görülmektedir. Bu mektup, uzun yıllar gizli kalmış; araştırmacı-yazar Atilla Oral tarafından 2011’de yayımlanarak gün yüzüne çıkarılmıştır. Mektupta yer alan ifadelerde Kur’an ve vahiy hakkında kullanılan ifadeler, İslamî inanç açısından büyük bir kırılmayı gösterir. 

Nitekim Mustafa Kemal, TBMM’de 1937 yılında yaptığı konuşmada da aynı zihniyeti sürdürmüş ve şöyle demiştir: 

“Fakat bu prensipleri, (haşa) gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.”

Bu söz, ilhamın kaynağını vahiyden değil, beşerî tecrübeye dayandıran açık bir ideolojik tercihin ifadesidir.

Kazım Karabekir Paşa’nın hatıratında geçen “(haşa) Arap oğlunun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kur’an-ı Kerim’i Türkçeye çevirttireceğim…” sözü de, aynı zihinsel çizginin bir başka örneğidir. 

Bu ifadeler, yalnızca politik bir sekülerleşme değil; dinin kaynağına, kutsal olana yönelmiş bir reddiyeyi de içinde barındırır.

Dolayısıyla bu tarihi veriler ışığında, Mustafa Kemal’in inanç yönelimini “İslam karşıtı” veya “ateist eğilimli” olarak nitelemek, duygusal bir itham değil; metinlere dayalı bir tespittir. Nitekim bazı Kemalist yazarlar dahi bu yönü açıkça kabul etmiştir.

Burada asıl mesele, bir insanın inancını sorgulamak değil; hakikati tahrif etmeden ortaya koymaktır. Çünkü bir Müslüman için rahmet ve dua, imanla ve teslimiyetle anlam kazanır. İslamî ölçülere göre, Allah’a ve peygamberine karşı inkar içinde vefat eden kimseye mevlit okunmaz, rahmetle anılmaz.

Elbette herkes kendi inancına ve tarih anlayışına göre bir tutum sergileyebilir. Ancak ilmi, dini ve vicdani ölçülerle bakıldığında; Mustafa Kemal için mevlit okutmanın, İslamî gelenekle bağdaşmadığı açıktır.

Bugün yapılması gereken, şahısları yüceltmek veya lanetlemek değil; tarihle yüzleşmek, hakikati eğip bükmeden görmek ve her şeyi hak ettiği yerine koymaktır. Çünkü hakikatten kaçmak, ne ilme yakışır ne de iman sahiplerine.

Tarih, kimsenin elinde kutsallaştırılacak bir put değil; ibret alınacak bir aynadır. Mustafa Kemal, milletin tarihinde bir dönüm noktası olmuş olabilir; ancak onun fikirleri İslam’ın nurunu gölgeleyemez. Çünkü İslam, bir şahsın sözüyle değil, Allah’ın kelâmıyla kaimdir. Kur’an, çağları aşan bir hikmetle her devrin insanına hitap eder; onun nuruna sırt çevirenler, sonunda kendi karanlıklarında kaybolur. İnsan ölür, ideolojiler de ölür; fakat hakikat ölmez. Gerçek kurtuluş, inkarda değil, teslimiyettedir.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yankigazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.