MEHMET SÖNERCAN
Köşe Yazarı
MEHMET SÖNERCAN
 

AKLIN TEKNOLOJİSİ, KALBİN HİKMETİ: İKİ KANATLI İNSAN

Modern dünyanın insanı, hayata bakışını giderek rasyonel bir zemine oturtuyor. İş hayatından evliliğe, sosyal ilişkilerden kişisel gelişime kadar her alanda önce aklı devreye sokuyor. Projeler, stratejik planlar, veri analizleri, bilimsel raporlar… Bugünün insanının eli akıl kartlarıyla dolu. Fakat tuhaf bir eksiklik hissi hep gölgede duruyor. Teknoloji ilerliyor ama insan ilişkileri geriliyor; bilgi artıyor fakat hikmet kayboluyor; seçenek çoğalıyor ancak anlam azalıyor. Peki neden? Çünkü akıl tek başına bir kanat gibidir. Uçurur, yükseltir; fakat yönü kalp verir. Kalbine küsmüş bir akıl ise rüzgârın savurduğu kuru bir yaprak gibi kararsızlaşır. Teknolojiyi geliştiren akıldır, ama o teknolojiyi insanlığa fayda için yönlendiren kalptir. Bugün eksik olan tam da budur: kalbin ihmal edilmiş olması. İnsan, tarih boyunca ikili bir denge aramıştı. Platon, aklı “sürücü” olarak gördü; tutkuları yönetmesi gerektiğini düşündü. Kant, ahlaki aklı merkeze aldı. Bugün ise akıl, daha çok teknik, işlevsel ve verimlilik odaklı çalıştırılıyor. Makineler gibi düşünen insanlar yetiştiriliyor. Bu yaklaşım, görünürde başarı getirse de derin bir boşluk üretiyor. Batı psikolojisinin bir kısmı insanı “bilişsel” bir varlık olarak tanımlarken, duyguların, sezginin, hikmetin ve manevî boyutun kapısını ya aralık bırakıyor ya da tamamen kapatıyor. Artan terapi talepleri, yalnızlık epidemisi, mutsuz evlilikler, stres kültürü ve başarıya rağmen tükenmişlik sendromu bunun acı örnekleri. Akıl, duyguların yön verdiği labirentte tek başına kalınca çıkmazlara giriyor. Kalbin Unutulan Yeri İslam medeniyeti insanı iki kanatlı tasvir eder: Kalp ve akıl. Kalp, yalnızca duygu merkezi değildir. Kur’ân’da “onların kalpleri vardır, fakat onunla anlamazlar” buyurularak, kalbin idrak fonksiyonuna dikkat çekilir. İmam Gazâlî’ye göre kalp, göğüste çarpan et parçasının ötesinde manevî bir merkezdir; hakikatin sezildiği yerdir. Kalbi unuttuğumuzda empati zayıflar, merhamet azalır, ilişkiler mekanikleşir, başarılar anlamsızlaşır. Bugünün insanı işte bu yüzden çok kazanıp az mutlu oluyor. Kalpsiz Aklın Hikayesi: “Terazi” Büyük bir şehirde, başarılılığıyla ünlü genç bir mühendis yaşardı: Emir. Üniversiteden dereceyle mezun olmuş, büyük bir teknoloji şirketinde hızla yükselmişti. Emir, aklını disiplinle işleten biri olarak biliniyordu; planlı, hesaplı, yöntemliydi. Bir sabah şirketin yönetim kurulu tarafından yeni bir proje verildi: Savunma amaçlı bir yapay zekâ sistemi. Sistem, tehditleri anında analiz eden algoritmalarla çalışacaktı. Emir aylarca neredeyse eve uğramadan bu projeye emek verdi. Sonunda sistem tamamlandı. Bir gün test sırasında sistem, şehirdeki bazı insanların “tehdit” olabileceğini değerlendirerek uyarı verdi. Emir şaşırdı. Çünkü sistem yalnızca verilere bakıyordu; insanların yaşadığı travmaları, sosyo-kültürel koşulları, psikolojik arka planlarını hesaba katmıyordu. Veriler doğruydu ama hakikati ıskalayan bir doğruluktu. Emir, sistemin kararına itiraz etti: “Bu insanlar kötü değil. Onlar zor durumda, travmalı. Dosyalara bakmak yetmez!” Yönetim kurulu cevap verdi: “Veriler öyle söylüyor. Hislerle karar veremeyiz.” O akşam metroda Emir bir yaşlı dede gördü. Dede, bastonuna dayanıp ayağa kalkmaya çalışan genç bir kıza yer verdi. Oysa dedenin kendisi güçlükle ayakta duruyordu. Emir bunu görünce durakladı: Kalp, mantığa sığmaz… Ama insanı insan yapan tam da buydu. Ertesi gün toplantıda Emir ayağa kalktı: “Makine aklı var ama kalp yok. Veriler insanı tanımlamaz. İnsanı kalp tanımlar. Sistem çıkmalı ama insan denetimi şart.” Proje revize edildi ve etik kurul kuruldu. Aylar sonra Emir bir ödül aldı: “Teknolojiyi insan için düşünen mühendis”. O günden sonra Emir cebinde küçük bir terazi taşımaya başladı. Bir kefesinde akıl, diğerinde kalp. Tek kanat uçurmaz. Hikmetin İnşası Modern psikolojinin pek çok kavramı insanın derinliğini açıklamada eksik kalınca Mustafa Merter gibi terapistler tasavvufî mirasa yöneldi. “Nefs Psikolojisi” yaklaşımında insan çok katmanlı görülür. Merter’e göre ne akıl tek başına yetiyor, ne duygular tek başına sağlıklı. İnsan, nefsin yedi mertebesinde yükselirken akıl ile kalbi uyumlu şekilde kullanmak zorundadır. Bu yolculuk, sadece bilmekle değil, bilgiyi özümsemekle, kalbin o bilgiyi olgunlaştırmasıyla mümkündür. İnsan “ben biliyorum” aşamasından “ben hissediyorum” aşamasına geçince olgunlaşır. Bugün eğitim sistemlerimiz “bilgiyi” aktarıyor, fakat “hikmeti” inşa etmiyor. Batı bu eksikliği fark ettiğinde Daniel Goleman’ın “Duygusal Zekâ” (EQ) kavramı doğdu. Bu kavram, iş ilişkilerinin, liderliğin ve evliliğin kalp olmadan yürüyemeyeceğini ortaya koydu. Tasavvuf geleneği, aklı reddetmez; aksine kalbin yörüngesine alır. Çünkü gerçek bilgelik duyguya değil, hikmete dayanır. Mevlânâ der ki: “Akıl bir kandil gibidir; yağı kalpten gelir.” Dünya akıl ile gelişti, kalp ile korunacak. Teknoloji akıldan doğdu, insanlık kalpten doğacak. Biz o dengeyi zaten biliyorduk. Çünkü geleneğimiz der ki: Akıl nura muhtaçtır; o nur kalptedir.  
Ekleme Tarihi: 30 Ekim 2025 -Perşembe

AKLIN TEKNOLOJİSİ, KALBİN HİKMETİ: İKİ KANATLI İNSAN

Modern dünyanın insanı, hayata bakışını giderek rasyonel bir zemine oturtuyor. İş hayatından evliliğe, sosyal ilişkilerden kişisel gelişime kadar her alanda önce aklı devreye sokuyor. Projeler, stratejik planlar, veri analizleri, bilimsel raporlar…

Bugünün insanının eli akıl kartlarıyla dolu. Fakat tuhaf bir eksiklik hissi hep gölgede duruyor.

Teknoloji ilerliyor ama insan ilişkileri geriliyor; bilgi artıyor fakat hikmet kayboluyor; seçenek çoğalıyor ancak anlam azalıyor. Peki neden?

Çünkü akıl tek başına bir kanat gibidir. Uçurur, yükseltir; fakat yönü kalp verir. Kalbine küsmüş bir akıl ise rüzgârın savurduğu kuru bir yaprak gibi kararsızlaşır. Teknolojiyi geliştiren akıldır, ama o teknolojiyi insanlığa fayda için yönlendiren kalptir. Bugün eksik olan tam da budur: kalbin ihmal edilmiş olması.

İnsan, tarih boyunca ikili bir denge aramıştı. Platon, aklı “sürücü” olarak gördü; tutkuları yönetmesi gerektiğini düşündü. Kant, ahlaki aklı merkeze aldı. Bugün ise akıl, daha çok teknik, işlevsel ve verimlilik odaklı çalıştırılıyor. Makineler gibi düşünen insanlar yetiştiriliyor. Bu yaklaşım, görünürde başarı getirse de derin bir boşluk üretiyor.

Batı psikolojisinin bir kısmı insanı “bilişsel” bir varlık olarak tanımlarken, duyguların, sezginin, hikmetin ve manevî boyutun kapısını ya aralık bırakıyor ya da tamamen kapatıyor. Artan terapi talepleri, yalnızlık epidemisi, mutsuz evlilikler, stres kültürü ve başarıya rağmen tükenmişlik sendromu bunun acı örnekleri. Akıl, duyguların yön verdiği labirentte tek başına kalınca çıkmazlara giriyor.

Kalbin Unutulan Yeri

İslam medeniyeti insanı iki kanatlı tasvir eder: Kalp ve akıl. Kalp, yalnızca duygu merkezi değildir. Kur’ân’da “onların kalpleri vardır, fakat onunla anlamazlar” buyurularak, kalbin idrak fonksiyonuna dikkat çekilir. İmam Gazâlî’ye göre kalp, göğüste çarpan et parçasının ötesinde manevî bir merkezdir; hakikatin sezildiği yerdir.

Kalbi unuttuğumuzda empati zayıflar, merhamet azalır, ilişkiler mekanikleşir, başarılar anlamsızlaşır. Bugünün insanı işte bu yüzden çok kazanıp az mutlu oluyor.

Kalpsiz Aklın Hikayesi: “Terazi”

Büyük bir şehirde, başarılılığıyla ünlü genç bir mühendis yaşardı: Emir. Üniversiteden dereceyle mezun olmuş, büyük bir teknoloji şirketinde hızla yükselmişti. Emir, aklını disiplinle işleten biri olarak biliniyordu; planlı, hesaplı, yöntemliydi.

Bir sabah şirketin yönetim kurulu tarafından yeni bir proje verildi: Savunma amaçlı bir yapay zekâ sistemi. Sistem, tehditleri anında analiz eden algoritmalarla çalışacaktı. Emir aylarca neredeyse eve uğramadan bu projeye emek verdi. Sonunda sistem tamamlandı.

Bir gün test sırasında sistem, şehirdeki bazı insanların “tehdit” olabileceğini değerlendirerek uyarı verdi. Emir şaşırdı. Çünkü sistem yalnızca verilere bakıyordu; insanların yaşadığı travmaları, sosyo-kültürel koşulları, psikolojik arka planlarını hesaba katmıyordu. Veriler doğruydu ama hakikati ıskalayan bir doğruluktu. Emir, sistemin kararına itiraz etti: “Bu insanlar kötü değil. Onlar zor durumda, travmalı. Dosyalara bakmak yetmez!” Yönetim kurulu cevap verdi: “Veriler öyle söylüyor. Hislerle karar veremeyiz.”

O akşam metroda Emir bir yaşlı dede gördü. Dede, bastonuna dayanıp ayağa kalkmaya çalışan genç bir kıza yer verdi. Oysa dedenin kendisi güçlükle ayakta duruyordu. Emir bunu görünce durakladı: Kalp, mantığa sığmaz… Ama insanı insan yapan tam da buydu.

Ertesi gün toplantıda Emir ayağa kalktı: “Makine aklı var ama kalp yok. Veriler insanı tanımlamaz. İnsanı kalp tanımlar. Sistem çıkmalı ama insan denetimi şart.” Proje revize edildi ve etik kurul kuruldu. Aylar sonra Emir bir ödül aldı: “Teknolojiyi insan için düşünen mühendis”. O günden sonra Emir cebinde küçük bir terazi taşımaya başladı. Bir kefesinde akıl, diğerinde kalp. Tek kanat uçurmaz.

Hikmetin İnşası

Modern psikolojinin pek çok kavramı insanın derinliğini açıklamada eksik kalınca Mustafa Merter gibi terapistler tasavvufî mirasa yöneldi. “Nefs Psikolojisi” yaklaşımında insan çok katmanlı görülür. Merter’e göre ne akıl tek başına yetiyor, ne duygular tek başına sağlıklı.

İnsan, nefsin yedi mertebesinde yükselirken akıl ile kalbi uyumlu şekilde kullanmak zorundadır. Bu yolculuk, sadece bilmekle değil, bilgiyi özümsemekle, kalbin o bilgiyi olgunlaştırmasıyla mümkündür. İnsan “ben biliyorum” aşamasından “ben hissediyorum” aşamasına geçince olgunlaşır.

Bugün eğitim sistemlerimiz “bilgiyi” aktarıyor, fakat “hikmeti” inşa etmiyor. Batı bu eksikliği fark ettiğinde Daniel Goleman’ın “Duygusal Zekâ” (EQ) kavramı doğdu. Bu kavram, iş ilişkilerinin, liderliğin ve evliliğin kalp olmadan yürüyemeyeceğini ortaya koydu.

Tasavvuf geleneği, aklı reddetmez; aksine kalbin yörüngesine alır. Çünkü gerçek bilgelik duyguya değil, hikmete dayanır. Mevlânâ der ki: “Akıl bir kandil gibidir; yağı kalpten gelir.”

Dünya akıl ile gelişti, kalp ile korunacak. Teknoloji akıldan doğdu, insanlık kalpten doğacak. Biz o dengeyi zaten biliyorduk. Çünkü geleneğimiz der ki: Akıl nura muhtaçtır; o nur kalptedir.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yankigazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.