Küçücük bir arı, bize büyük bir hakikati fısıldar: Her iş, bir emrin neticesidir.
İnsanoğlu bazen dev teleskoplarla evrenin sırlarını arar, bazen de atomun çekirdeğine iner; fakat çoğu zaman bir arının kanat çırpışında gizli olan ilahî kudreti göremez. Oysa hakikatin en açık tezahürlerinden biri, o minik varlığın içinde programlanmıştır. Bal yaparken, çiçeği seçerken, kovanın düzenini kurarken her adımında görünmeyen bir elin rehberliği vardır.
O küçücük beden, görünüşte sıradan bir böcek gibi görünür ama içinde, ilimle örülmüş bir nizam, hikmetle işleyen bir fabrika ve ilahî bir emirle hareket eden bir ordu disiplini saklıdır.
Kur’an, bu gerçeğe dikkat çeker: “Rabbin bal arısına vahyetti...” (Nahl, 68). Bu ayet, insana bir mesajdır. Çünkü arı, kendisine ilham edilen görevi kusursuzca yerine getirir; insan ise çoğu zaman kendine vahyedilen hakikati unutup, tesadüflerde boğulur.
Bal arısı, varlık âleminin diliyle bize şöyle fısıldar: “Ben kendi kendime olmadım; benim işimi bilen, bana yol gösteren, bana görev veren bir Kudret var.”
Düşünün: Bir arı, neyin bal olacağını, hangi çiçekten ne kadar öz alacağını, kovanındaki düzeni nasıl kuracağını kimden öğrenmiştir? Onun ne laboratuvarı vardır ne de aklı… Fakat her hareketi, görünmez bir el tarafından mükemmel bir ölçü içinde yönetilir. Tesadüfün eline bırakılamayacak kadar kusursuz, tabiatın açıklayamayacağı kadar bilinçli bir düzendir bu.
Arı, insanın unuttuğunu hatırlatır: Emir dinleyen bir mahlûkun bile vazifesini kusursuz yaparken, akıl ve irade sahibi insanın bu düzenden kopmaması gerektiğini...
"Evet, bal arısı fıtratça ve vazifece öyle bir mu'cize-i kudrettir ki koca Sure-i Nahl, onun ismiyle tesmiye edilmiş. Çünkü o küçücük bal makinesinin zerrecik başında, onun ehemmiyetli vazifesinin mükemmel programını yazmak ve küçücük karnında taamların en tatlısını koymak ve pişirmek ve süngücüğünde zîhayat azaları tahrip etmek ve öldürmek hâsiyetinde bulunan zehiri o uzuvcuğuna ve cismine zarar vermeden yerleştirmek; nihayet dikkat ve ilim ile ve gayet hikmet ve irade ile ve tam bir intizam ve muvazene ile olduğundan şuursuz, intizamsız, mizansız olan tabiat ve tesadüf gibi şeyler elbette müdahale edemezler ve karışamazlar.
İşte bu üç cihetle mu'cizeli bu sanat-ı İlahiyenin ve bu fiil-i Rabbanînin, bütün zemin yüzünde hadsiz arılarda, aynı hikmetle, aynı dikkatle, aynı mizanda, aynı anda, aynı tarzda zuhuru ve ihatası, bedahetle vahdeti ispat eder."
(ŞUALAR)
Bal arısı öyle bir kudret mucizesidir ki, Kur’ân’da koca bir sure (Nahl Suresi) onun ismiyle anılmıştır. Çünkü bu küçücük varlığın minicik başında, hayatındaki bütün görevleri kapsayan kusursuz bir program yazılmıştır; karnında en tatlı ve en faydalı gıdayı (balı) üretip depolayacak fabrikalar yerleştirilmiştir. Dahası, hayatı yok eden etkili bir zehir, onun iğnesine öyle bir hassasiyetle yerleştirilmiştir ki, o zehir başkalarını öldürürken arıya zarar vermez. Bütün bunların, en ince hesaplarla, büyük bir dikkat, tam bir ilim, hikmet, irade ve mükemmel denge ile yaratıldığı apaçıktır. Böyle muhteşem bir düzeni, şuursuz tabiatın ya da kör tesadüfün yapması mümkün değildir. Üstelik bu harika yaratılış sadece bir arıda değil, dünyanın her yerindeki sayısız arıda, aynı anda, aynı ölçü ve hikmetle sergilenmektedir. İşte bu kadar kusursuz, yaygın ve düzenli bir sanat, açıkça gösterir ki bütün bu işleri yapan tektir; her şeyi kuşatan bir kudret ve irade sahibidir.
"Bak o Hakîm-i Zülcelal'e; nasıl Kitab-ı Mübin'in düsturlarından arı vazifesine ait mikdarını bir tezkerede yazmış, arının başındaki sandukçaya koymuştur. O sandukçanın anahtarı da, vazifeperver arıya has bir lezzettir. Onunla sandukçayı açar, programını okur, emri anlar, hareket eder.
وَ اَوْحٰى رَبُّكَ اِلَى النَّحْلِ
âyetinin sırrını izhar eder."
(LEMALAR)
Bu ifadede, arının yaratılışındaki ilahî hikmet anlatılır. Yüce Allah, bal arısına görevini ilham yoluyla öğretmiştir. Âdeta arının başında görünmez bir “program sandukçası” vardır; bu sandukçada, onun nasıl çalışacağı, balı nasıl yapacağı, çiçekleri nasıl seçeceği gibi bütün vazifeleri kayıtlıdır. Arı, kendine özgü bir lezzet ve içgüdüyle o sandukçayı açar, programını uygular; yani Allah’ın koyduğu düzene uygun biçimde hareket eder. Böylece Kur’an’daki “Rabbin bal arısına vahyetti” (Nahl, 68) ayetinin anlamı, arının bu mükemmel ve hikmetli düzeninde açıkça görülür.
Özetle Küçücük bir arı, koca bir insanlığa şunu hatırlatır: “Ben emre uyuyorum, Rabbimin izniyle bal yapıyorum; sen de Rabbine yönel, insan ol.”