Uzm.Dr.Tahsin Özenmiş
Köşe Yazarı
Uzm.Dr.Tahsin Özenmiş
 

HAYDUT & KORSAN DEVLET

Uluslararası sularda bir kez daha insanlık onuru saldırıya uğradı. Uluslararası sular, egemenlik alanlarının bittiği, serbest seyrüsefer hakkının başladığı, medeni hukukun sınırlarını çizdiği alandır. Fakat İsrail, kendi çıkarlarını uluslararası hukukun üstünde görme cinneti içinde, bu sivil konvoya saldırdı.İsrail, küresel Sumud Filosu’na barbarca bir saldırı düzenleyerek tarihe yeni bir utanç sahnesi ekledi. Basınçlı sıvılarla  müdahale edildi, uluslararası hukukun hiçe sayıldığı bir vahşet sergilendi. Gemilere el konuldu, 47 ülkeden 443 kişi gözaltına alındı.  Bu, yalnızca bir saldırı değil; açık, çıplak ve vahşi bir haydutluktur, korsanlıktır.  Bu müdahalenin ardından yaşananlar ise İsrail'in ne denli barbar bir zihniyete saplandığının kanıtıdır. Gözaltına alınan, adeta kaçırılan aktivistlere uygulanan muamele, uluslararası camianın hafızasına kazınacak bir haydutluk örneğidir. İfadeler, insanlık onuruna yakışmayacak detaylarla dolu: Aktivistler ters kelepçe ile saatlerce bekletilmiş, temiz su yerine atık su verilmiştir. Bu, bir devletin gücünü uluslararası sularda sivil iradeye karşı bir korsanlık eylemi olarak kullanmasından başka nedir? Uluslararası hukuku, denizlerdeki seyrüsefer serbestisini, insan haklarını ayaklar altına alan bu eylemler, İsrail'in "Haydut Devlet" tanımını ne yazık ki pekiştirmektedir. İsrail artık cinnet halindedir. Zulmü o kadar sıradanlaştırmıştır ki, hukuku, insanlığı ve vicdanı bir kenara iterek kendini “dokunulmaz” sanmaktadır. Oysa bu saldırı, İsrail’in maskesini bir kez daha düşürmüş; deniz eşkıyası gibi davranan bir devletin gerçek yüzünü göstermiştir. Ne uluslararası hukuk, ne insan hakları, ne de savaş ahlakı  hiçbir sınır tanımamaktadır. Sumud Filosu, silah değil; oyuncak, ilaç, tıbbi malzeme ve umut taşıyordu. Amacı, bir halkın nefesini kesen ablukayı delmek; dünyanın vicdanını uyandırmak; Gazze’de süregelen soykırımı gündemde tutmaktı. Bu filonun hareketi barışçıldı, kolektifti, insanlığın ortak vicdanının bir yansımasıydı. Ne var ki İsrail, barıştan bile korkar hâle gelmiştir. Çünkü barış, onun varlık gerekçesini –savaş ve korku politikasını– ortadan kaldırır. Evet, Sumud Filosu yardımlarını belki Gazze limanına tam manasıyla ulaştıramadı. Ama esas amacına ulaştı: ablukayı deldi, sessizliği kırdı, insanlığın vicdanında yankı buldu. Filodaki Mikeno isimli gemi, Gazze’nin karasularına girerek o ölüm zincirini fiilen kırdı. Bu cesaret, sadece denizleri değil, sessizliğin duvarlarını da yardı. Bu filo, Gazze’nin sesi oldu; insanlığın susmuş vicdanını bir kez daha konuşturdu. İsrail’in yaptığı ise, yalnızca bir askeri operasyon değil; modern çağın deniz korsanlığıdır. Uluslararası sularda, uluslararası hukuk ayaklar altına alınarak işlenen bu fiil, sadece Filistinlilere değil, bütün insanlığa yapılmış bir saldırıdır. Çünkü Gazze’de bombalanan çocuk bedenleriyle birlikte, insanlığın onuru da yerle bir edilmektedir. Bu savaş, artık sadece toprakların değil; insanlık onurunun savaşıdır. Bir tarafta mazlumun sesini duyurmak için yola çıkan barış gönüllüleri; diğer tarafta, kendi cinnetinde boğulan, vicdanını kaybetmiş bir haydut devlet. Sumud Filosu’nun mücadelesi, bir gemi hareketinden çok daha fazlasıdır. Bu, insanlığın kendi şerefini kurtarma çabasıdır. Çünkü Gazze’de öldürülen sadece çocuklar değildir; sessiz kalan her toplum, her hükümet, her uluslararası kurum, insanlığın ruhunu biraz daha öldürmektedir. Ancak birileri hâlâ direniyor. Küresel Sumud Filosu, işte bu direnişin sembolüdür: korkuya karşı cesaretin, sessizliğe karşı sözün, zulme karşı insanlığın bayrağını taşıyan bir umut hareketi. Tarihler değişecek, rejimler yıkılacak, isimler unutulacak ama bu tablo hep hatırlanacak: Bir yanda oyuncak ve tıbbi malzeme taşıyan gönüllüler, diğer yanda ateş ve nefret taşıyan bir devlet. Bir yanda vicdan, diğer yanda vahşet. Bir yanda insanlık, diğer yanda Siyonist İsrail. Bugün Gazze’de olan, aslında insanlığın aynasında kendi suretidir. Ve bu ayna bize acı bir gerçeği gösteriyor: Eğer bir devlet,  gözü dönmüş bir şekilde  zalimleşmişse, o devlet artık devlet değil, bir haydut güruhudur. Sumud Filosu, belki fiziken durduruldu ama ahlaken galip geldi. Çünkü tarihin terazisinde teraziyi ağır basanlar silahlar değil, vicdanlardır. Ve bu çağın en onurlu direnişlerinden biri, denizlerin ortasında, ters kelepçelerle bile başı dik duran o insanların yüreğinde yazılmıştır.
Ekleme Tarihi: 06 Ekim 2025 -Pazartesi

HAYDUT & KORSAN DEVLET

Uluslararası sularda bir kez daha insanlık onuru saldırıya uğradı. Uluslararası sular, egemenlik alanlarının bittiği, serbest seyrüsefer hakkının başladığı, medeni hukukun sınırlarını çizdiği alandır. Fakat İsrail, kendi çıkarlarını uluslararası hukukun üstünde görme cinneti içinde, bu sivil konvoya saldırdı.İsrail, küresel Sumud Filosu’na barbarca bir saldırı düzenleyerek tarihe yeni bir utanç sahnesi ekledi. Basınçlı sıvılarla  müdahale edildi, uluslararası hukukun hiçe sayıldığı bir vahşet sergilendi. Gemilere el konuldu, 47 ülkeden 443 kişi gözaltına alındı.  Bu, yalnızca bir saldırı değil; açık, çıplak ve vahşi bir haydutluktur, korsanlıktır. 

Bu müdahalenin ardından yaşananlar ise İsrail'in ne denli barbar bir zihniyete saplandığının kanıtıdır. Gözaltına alınan, adeta kaçırılan aktivistlere uygulanan muamele, uluslararası camianın hafızasına kazınacak bir haydutluk örneğidir. İfadeler, insanlık onuruna yakışmayacak detaylarla dolu: Aktivistler ters kelepçe ile saatlerce bekletilmiş, temiz su yerine atık su verilmiştir. Bu, bir devletin gücünü uluslararası sularda sivil iradeye karşı bir korsanlık eylemi olarak kullanmasından başka nedir? Uluslararası hukuku, denizlerdeki seyrüsefer serbestisini, insan haklarını ayaklar altına alan bu eylemler, İsrail'in "Haydut Devlet" tanımını ne yazık ki pekiştirmektedir.

İsrail artık cinnet halindedir. Zulmü o kadar sıradanlaştırmıştır ki, hukuku, insanlığı ve vicdanı bir kenara iterek kendini “dokunulmaz” sanmaktadır. Oysa bu saldırı, İsrail’in maskesini bir kez daha düşürmüş; deniz eşkıyası gibi davranan bir devletin gerçek yüzünü göstermiştir. Ne uluslararası hukuk, ne insan hakları, ne de savaş ahlakı  hiçbir sınır tanımamaktadır.

Sumud Filosu, silah değil; oyuncak, ilaç, tıbbi malzeme ve umut taşıyordu. Amacı, bir halkın nefesini kesen ablukayı delmek; dünyanın vicdanını uyandırmak; Gazze’de süregelen soykırımı gündemde tutmaktı. Bu filonun hareketi barışçıldı, kolektifti, insanlığın ortak vicdanının bir yansımasıydı. Ne var ki İsrail, barıştan bile korkar hâle gelmiştir. Çünkü barış, onun varlık gerekçesini –savaş ve korku politikasını– ortadan kaldırır.

Evet, Sumud Filosu yardımlarını belki Gazze limanına tam manasıyla ulaştıramadı. Ama esas amacına ulaştı: ablukayı deldi, sessizliği kırdı, insanlığın vicdanında yankı buldu. Filodaki Mikeno isimli gemi, Gazze’nin karasularına girerek o ölüm zincirini fiilen kırdı. Bu cesaret, sadece denizleri değil, sessizliğin duvarlarını da yardı. Bu filo, Gazze’nin sesi oldu; insanlığın susmuş vicdanını bir kez daha konuşturdu.

İsrail’in yaptığı ise, yalnızca bir askeri operasyon değil; modern çağın deniz korsanlığıdır. Uluslararası sularda, uluslararası hukuk ayaklar altına alınarak işlenen bu fiil, sadece Filistinlilere değil, bütün insanlığa yapılmış bir saldırıdır. Çünkü Gazze’de bombalanan çocuk bedenleriyle birlikte, insanlığın onuru da yerle bir edilmektedir. Bu savaş, artık sadece toprakların değil; insanlık onurunun savaşıdır.
Bir tarafta mazlumun sesini duyurmak için yola çıkan barış gönüllüleri; diğer tarafta, kendi cinnetinde boğulan, vicdanını kaybetmiş bir haydut devlet.

Sumud Filosu’nun mücadelesi, bir gemi hareketinden çok daha fazlasıdır. Bu, insanlığın kendi şerefini kurtarma çabasıdır. Çünkü Gazze’de öldürülen sadece çocuklar değildir; sessiz kalan her toplum, her hükümet, her uluslararası kurum, insanlığın ruhunu biraz daha öldürmektedir.
Ancak birileri hâlâ direniyor. Küresel Sumud Filosu, işte bu direnişin sembolüdür: korkuya karşı cesaretin, sessizliğe karşı sözün, zulme karşı insanlığın bayrağını taşıyan bir umut hareketi.

Tarihler değişecek, rejimler yıkılacak, isimler unutulacak ama bu tablo hep hatırlanacak:
Bir yanda oyuncak ve tıbbi malzeme taşıyan gönüllüler, diğer yanda ateş ve nefret taşıyan bir devlet.
Bir yanda vicdan, diğer yanda vahşet.
Bir yanda insanlık, diğer yanda Siyonist İsrail.

Bugün Gazze’de olan, aslında insanlığın aynasında kendi suretidir.
Ve bu ayna bize acı bir gerçeği gösteriyor:
Eğer bir devlet,  gözü dönmüş bir şekilde  zalimleşmişse, o devlet artık devlet değil, bir haydut güruhudur.

Sumud Filosu, belki fiziken durduruldu ama ahlaken galip geldi. Çünkü tarihin terazisinde teraziyi ağır basanlar silahlar değil, vicdanlardır.
Ve bu çağın en onurlu direnişlerinden biri, denizlerin ortasında, ters kelepçelerle bile başı dik duran o insanların yüreğinde yazılmıştır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yankigazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.