İnsanoğlu, fıtratı gereği yaptığı her hayırlı işin kaybolmamasını, söylediği her güzel sözün unutulmamasını ister. Bir çiçeğin fotoğrafını çeker, bir anısını defterine işler, bir cümlesini sosyal medyada paylaşır; çünkü içindeki derin bir ses ona, “Bir iz bırakmalısın” der. Bu iz bazen bir şiirin mısrasında, bazen bir filmin karesinde, bazen de bir insanın kalbinde yankılanır. Fakat insan, ne kadar gayret ederse etsin, dünyadaki bütün kayıt sistemi insan gibi fânidir. Film solar, kâğıt yıpranır, hafıza zayıflar...
Oysa görünmeyen bir âlemde, unutulmayan bir hafıza çalışır. İnsanın en kıymetli anlarını, en temiz niyetlerini, en samimi adımlarını titizlikle kaydeden bir şahitlik düzeni vardır: Kiramen Kâtibîn. Omuzlarımızda duran bu iki latif melek, sadece izlemekle kalmaz; yaptığımız iyilikleri Allah ın izniyle ebedî sahnelere dönüştürür, biz fark etmeden ahirete uzanan bir amel defteri inşa ederler. Ve insan, bu hakikati düşündüğünde büyük bir huzurla dolar; çünkü hiçbir güzel davranışın kaybolmadığını, hiçbir hayrın boşa gitmediğini bilmek, fânilik içinde sonsuzluk nefesi hissettirir.
Bugün, bir iyilik yaptığımızda kalemleri nurdan olan bu melekler, bu iyiklerimizi kaydediyor. Ve bizim için en hassas arşivciliği yapıyor. Dünya sahnesinde küçük görünen nice hareket, onların defterinde bir ebediyet tohumuna dönüşüyor. Ve belki de insan için en büyük teselli budur: Güzel olan hiçbir şey, asla kaybolmaz.
"Her insan kıymetli bir sözünü ve fiilini bâkileştirmek için iştiyakla kitabet ve şiir, hattâ sinema ile hıfzına çalışır. Hususan o fiillerin Cennet'te bâki meyveleri bulunsa, daha ziyade merak eder. "Kiramen Kâtibîn" insanın omuzlarında durup onları ebedî manzaralarda göstermek ve sahiblerine daimî mükâfat kazandırmak, o kadar bana şirin geldi ki tarif edemem..." (Bediüzzaman Said Nursi)
İnsan, yaptığı güzel işler ve söylediği değerli sözlerin unutulmayıp kalıcı olmasını ister; bunun için yazı, şiir, hatta sinema gibi farklı yollarla onları geleceğe taşımaya çalışır. Çünkü insanın özünde, iyiliklerinin boşa gitmemesi ve bir iz bırakması yönünde derin bir arzu vardır. Hele ki bu söz ve fiillerin ahirette, Cennet’te ebedî karşılıklarının olduğunu bilmek, bu arzuyu daha da güçlendirir. İşte tam bu noktada “Kiramen Kâtibîn” meleklerinin varlığı, Bediüzzaman’a göre insana büyük bir teselli ve sevinç verir; çünkü bu melekler insanın her iyi davranışını, her hayırlı sözünü kaydeder, onları ebedî birer sahne gibi saklar ve sahibine dünyada geçici, ahirette ise sonsuz mükafat kazandırırlar. Bu vazifenin inceliği ve güzelliği o kadar latif ve şefkatlidir ki, insanın kalbine hoş ve tarif edilmez bir memnuniyet verir.
Hiçbir iyilik kendi başına kalmaz; hepsi, her şeyi gören ve bilen Bir Zât’ın huzurunda kayda geçer. Kiramen Kâtibîn’in tuttuğu defterler, aslında Allah’ın kuluna olan merhametinin bir tecellisidir. Fâni dünyada küçücük görünen her hayır, Allah'ın izniyle ebediyete uzanır. Ve kul, tevhidin nurunda şunu bilir: Güzel olan ne yaptıysam, aslında Rabbimin bana lütfettiği bir iyilikti; Allah lütfettiği bu iyiliklerin hepsini ayrıca ahirette cennet meyvelerine dönüştürmek üzere muhafaza ediyor.