Uzm.Dr.Tahsin Özenmiş
Köşe Yazarı
Uzm.Dr.Tahsin Özenmiş
 

SARI ÇİÇEK

Bir tepeciğin eteğinde açan sarı bir çiçek... Rüzgarla hafifçe sallanırken, gören gözlere bir şey fısıldar: “Ben kendi kendime olmadım.” İşte o anda, çiçek susar; tefekkür konuşur. Çünkü hakikati gören göz için o küçücük çiçek, sonsuz kudretin imzasıdır. Bahar mevsimi, yalnızca  toprağın yeniden dirilişi değil; aynı zamanda gözlere ve gönüllere açılan bir derstir. Bir çiçeğin açışı, bir yaprağın kıvrımı, bir damla yağmurun toprağa düşüşü bile insana görünenden fazlasını anlatır. Her biri, sessiz bir kelime gibi, görünmez bir dilin harfleridir. O dili okuyabilen için tabiat, baştan sona yazılmış bir kitap gibidir  İnsan, çoğu zaman gözünün önündeki hakikati fark etmeden yaşar. Oysa tefekkürle bakan bir kalp, sıradan bir çiçekte bile Yaratıcısı'nın kudretini görür. Çünkü her varlık, sadece kendini değil, asıl olarak kendisini var eden kudreti gösterir. Güneşin doğuşu tesadüf değildir, yağmurun inişi rastlantı değildir, bir sarı çiçeğin yaprağındaki simetri bile kör tabiatın değil, bilinçli bir iradenin işidir. Varlık, bu yönüyle sessiz bir şahit, yaratılışın diliyle konuşan bir öğretmendir. İşte bu yüzden, kâinata dikkatle bakan insan, yalnız güzelliği değil, düzeni de görür; yalnız rengi değil, manayı da duyar. Gözle görülen bu düzen, kalple okunduğunda insana en yüksek hakikati fısıldar: Tesadüf yoktur; her şey bir elden, bir kudretten, hikmetle yaratılmıştır. "Bir bahar mevsiminde, garibane, mütefekkirane seyahata gidiyordum. Bir tepeciğin eteğinden geçerken, parlak bir sarıçiçek nazarıma ilişti....Bu çiçek kimin turrası ise, kimin sikkesi ise ve kimin mührü ise ve kimin nakşı ise; elbette bütün zemin yüzündeki o nevi çiçekler, onun mühürleridir, sikkeleridir....Nasıl bir mühür ile mühürlenmiş bir mektub; o mühür, o mektubun sahibini gösterir. Öyle de; şu çiçek, bir mühr-ü Rahmanîdir. Şu enva'-ı nakışlarla ve manidar nebatat satırlarıyla yazılan şu tepecik dahi, bu çiçek Sâni'inin mektubudur. Hem şu tepecik dahi bir mühürdür.... Herbir şey, bir mühr-ü Rabbanî hükmünde bütün eşyayı kendi Hâlıkına isnad eder. Kendi kâtibinin mektubu olduğunu isbat eder. İşte herbir şey, öyle bir pencere-i tevhiddir ki, bütün eşyayı bir Vâhid-i Ehad'e mal eder. Demek herbir şeyde, hususan zîhayatlarda öyle hârika bir nakış, öyle mu'cizekâr bir san'at var ki; onu öyle yapan ve öyle manidar nakşeden, bütün eşyayı yapabilir ve bütün eşyayı yapan, elbette o olacaktır. Demek bütün eşyayı yapamayan, bir tek şeyi icad edemez. İşte ey gafil! Şu kâinatın yüzüne bak ki: Birbiri içinde hadsiz mektubat-ı Samedaniye hükmünde olan sahaif-i mevcudat ve her bir mektub üstünde hadsiz sikke-i tevhid mühürleriyle temhir edilmiş. Bütün bu mühürlerin şehadetlerini kim tekzib edebilir? Hangi kuvvet onları susturabilir? Kalb kulağı ile hangisini dinlesen, اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ dediğini işitirsin."(SÖZLER) Bu metin, Bediüzzaman Said Nursî’nin tabiatı tefekkür penceresinden okuyarak tevhid hakikatine ulaşmasını anlatır.  Bir bahar yolculuğunda küçük bir sarı çiçeğe bakan mütefekkir, onun yalnızca güzel bir bitki olmadığını; üzerinde Yaratıcısının mührünü taşıyan bir sanat eseri olduğunu fark eder. Çünkü nasıl bir mektuptaki mühür, o mektubun sahibini gösterirse; bu çiçek de bütün yeryüzündeki benzerleriyle birlikte, onları yaratan tek bir Kudret’in varlığını gösterir. Tepecik, ova, çiçek ve bütün kâinat, birer “mektub-u Rahmanî” yani Allah’ın kudretini, ilmini ve rahmetini anlatan canlı sayfalardır. Her varlık, üzerinde taşıdığı eşsiz sanatla kendi Yaratıcısını tanıtır; çünkü bir şeyi mükemmel yapan, ancak her şeyi yaratabilecek olan Zât’tır. Dolayısıyla bütün eşyayı yaratamayan bir güç, tek bir çiçeği dahi vücuda getiremez. Sonuçta insan, kalp kulağıyla kâinata baktığında her bir varlığın aynı hakikati söylediğini duyar: اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ Bu tevhid dersi , tabiatı kör tesadüflerle değil, ilahi sanatın bir aynası olarak okumayı öğreten derin bir tefekkür dersidir. İnsan, bazen kâinatın en büyük hakikatini en küçük bir çiçekte bulur. Çünkü tefekkürle bakan göz için o sarı çiçek, toprağın sessizliğinde yankılanan bir ilandır: Tesadüf yoktur. Her renk, her düzen, her hayat kıvılcımı, kudret sahibi bir Yaratıcı’nın mühürlü imzasını taşır. Ve o mühür, her baharda yeniden görünür; insanı, unuttuğu hakikate bir kez daha davet eder.
Ekleme Tarihi: 24 Ekim 2025 -Cuma

SARI ÇİÇEK

Bir tepeciğin eteğinde açan sarı bir çiçek... Rüzgarla hafifçe sallanırken, gören gözlere bir şey fısıldar: “Ben kendi kendime olmadım.” İşte o anda, çiçek susar; tefekkür konuşur. Çünkü hakikati gören göz için o küçücük çiçek, sonsuz kudretin imzasıdır.

Bahar mevsimi, yalnızca  toprağın yeniden dirilişi değil; aynı zamanda gözlere ve gönüllere açılan bir derstir. Bir çiçeğin açışı, bir yaprağın kıvrımı, bir damla yağmurun toprağa düşüşü bile insana görünenden fazlasını anlatır. Her biri, sessiz bir kelime gibi, görünmez bir dilin harfleridir. O dili okuyabilen için tabiat, baştan sona yazılmış bir kitap gibidir 

İnsan, çoğu zaman gözünün önündeki hakikati fark etmeden yaşar. Oysa tefekkürle bakan bir kalp, sıradan bir çiçekte bile Yaratıcısı'nın kudretini görür. Çünkü her varlık, sadece kendini değil, asıl olarak kendisini var eden kudreti gösterir. Güneşin doğuşu tesadüf değildir, yağmurun inişi rastlantı değildir, bir sarı çiçeğin yaprağındaki simetri bile kör tabiatın değil, bilinçli bir iradenin işidir. Varlık, bu yönüyle sessiz bir şahit, yaratılışın diliyle konuşan bir öğretmendir.

İşte bu yüzden, kâinata dikkatle bakan insan, yalnız güzelliği değil, düzeni de görür; yalnız rengi değil, manayı da duyar. Gözle görülen bu düzen, kalple okunduğunda insana en yüksek hakikati fısıldar: Tesadüf yoktur; her şey bir elden, bir kudretten, hikmetle yaratılmıştır.

"Bir bahar mevsiminde, garibane, mütefekkirane seyahata gidiyordum. Bir tepeciğin eteğinden geçerken, parlak bir sarıçiçek nazarıma ilişti....Bu çiçek kimin turrası ise, kimin sikkesi ise ve kimin mührü ise ve kimin nakşı ise; elbette bütün zemin yüzündeki o nevi çiçekler, onun mühürleridir, sikkeleridir....Nasıl bir mühür ile mühürlenmiş bir mektub; o mühür, o mektubun sahibini gösterir. Öyle de; şu çiçek, bir mühr-ü Rahmanîdir. Şu enva'-ı nakışlarla ve manidar nebatat satırlarıyla yazılan şu tepecik dahi, bu çiçek Sâni'inin mektubudur. Hem şu tepecik dahi bir mühürdür.... Herbir şey, bir mühr-ü Rabbanî hükmünde bütün eşyayı kendi Hâlıkına isnad eder. Kendi kâtibinin mektubu olduğunu isbat eder. İşte herbir şey, öyle bir pencere-i tevhiddir ki, bütün eşyayı bir Vâhid-i Ehad'e mal eder. Demek herbir şeyde, hususan zîhayatlarda öyle hârika bir nakış, öyle mu'cizekâr bir san'at var ki; onu öyle yapan ve öyle manidar nakşeden, bütün eşyayı yapabilir ve bütün eşyayı yapan, elbette o olacaktır. Demek bütün eşyayı yapamayan, bir tek şeyi icad edemez. İşte ey gafil! Şu kâinatın yüzüne bak ki: Birbiri içinde hadsiz mektubat-ı Samedaniye hükmünde olan sahaif-i mevcudat ve her bir mektub üstünde hadsiz sikke-i tevhid mühürleriyle temhir edilmiş. Bütün bu mühürlerin şehadetlerini kim tekzib edebilir? Hangi kuvvet onları susturabilir? Kalb kulağı ile hangisini dinlesen, اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ dediğini işitirsin."(SÖZLER)

Bu metin, Bediüzzaman Said Nursî’nin tabiatı tefekkür penceresinden okuyarak tevhid hakikatine ulaşmasını anlatır. 
Bir bahar yolculuğunda küçük bir sarı çiçeğe bakan mütefekkir, onun yalnızca güzel bir bitki olmadığını; üzerinde Yaratıcısının mührünü taşıyan bir sanat eseri olduğunu fark eder. Çünkü nasıl bir mektuptaki mühür, o mektubun sahibini gösterirse; bu çiçek de bütün yeryüzündeki benzerleriyle birlikte, onları yaratan tek bir Kudret’in varlığını gösterir. Tepecik, ova, çiçek ve bütün kâinat, birer “mektub-u Rahmanî” yani Allah’ın kudretini, ilmini ve rahmetini anlatan canlı sayfalardır. Her varlık, üzerinde taşıdığı eşsiz sanatla kendi Yaratıcısını tanıtır; çünkü bir şeyi mükemmel yapan, ancak her şeyi yaratabilecek olan Zât’tır. Dolayısıyla bütün eşyayı yaratamayan bir güç, tek bir çiçeği dahi vücuda getiremez. Sonuçta insan, kalp kulağıyla kâinata baktığında her bir varlığın aynı hakikati söylediğini duyar: اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ
Bu tevhid dersi , tabiatı kör tesadüflerle değil, ilahi sanatın bir aynası olarak okumayı öğreten derin bir tefekkür dersidir.

İnsan, bazen kâinatın en büyük hakikatini en küçük bir çiçekte bulur. Çünkü tefekkürle bakan göz için o sarı çiçek, toprağın sessizliğinde yankılanan bir ilandır: Tesadüf yoktur. Her renk, her düzen, her hayat kıvılcımı, kudret sahibi bir Yaratıcı’nın mühürlü imzasını taşır. Ve o mühür, her baharda yeniden görünür; insanı, unuttuğu hakikate bir kez daha davet eder.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yankigazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.