Yıllardır ne dediniz?
“Diyanet kapatılsın!”
“Diyanet’e bu kadar bütçe niye?”
“120 bin imam yerine 120 bin inek besleseydik daha faydalı olurdu!”
Dediniz mi, dediniz.
Her hutbe sonrası suç duyurusu, her açıklamada alay, her fırsatta din görevlisine parmak sallama…
“İmam” deyince dudak büken, “müezzin” deyince gülümseyen, “vaiz” deyince yüzü ekşiyen bir zihniyet…
Ama şimdi bakıyoruz…
10 Kasım yaklaşınca birden “Mevlid okutalım” hassasiyeti!
Hani nereden çıktı bu sevgi, bu şefkat, bu dini duyarlılık?
Kusura bakmayın ama bu milletin zekâsı sizin siyasetinizin süs malzemesi değildir.
Bu millet her şeyi görüyor.
Kimin samimi olduğunu da, kimin rol yaptığını da bal gibi biliyor.
Madem öyle…
Madem Atatürk’ü gerçekten seviyorsunuz…
Madem bu hassasiyet yürekten geliyorsa…
Buyurun o zaman:
Anıtkabir’de her gün Kur’an-ı Kerim okunsun.
Her gün şehitlerimiz için nasıl okuduysak, ecdadımız için nasıl okuduysak…
Gelin Atatürk için de okunsun.
Hatta küçük bir cami demiyorum, abartmıyorum…
Mescit yapılsın.
Orada mevlidler okunsun, dualar edilsin.
Ne dersiniz?
Ama işte biliyoruz ki…
O gün gelsin, siz ilk siz karşı çıkacaksınız:
“Efendim laiklik elden gidiyor!”
“Efendim burası tarafsız alan!”
“Efendim din kamusal alanda olmaz!”
Peki soruyorum:
Sizin laiklik anlayışınız din düşmanlığı mıdır?
Dini hayatın neresine koyuyorsunuz?
Bu milletin inancını ne sandınız?
Türkiye’de ne din görevlisi tartışma konusudur, ne Diyanet İşleri…
Asıl tartışılması gereken sizin samimiyetinizdir!
Biz sadece şunu diyoruz:
Biraz samimiyet beyler… Biraz samimiyet!